27 Kasım 2012 Salı

Hayalimdeki Aşk




Not: Öncelikle filmin çoğunu anlatmış olabiliriz :)

Filmekimi'nde "Hayalimdeki Aşk" olarak izleyip sevgilimle çok beğendiğimiz, orijinal adı "Ruby Sparks" olan film.
Film, gerçek hayatta da sevgili olan iki ana karakter üzerinden yürüyor Calvin (Paul Dano) ve  Ruby (Zoe Kazan) :) 
Calvin; ki kendisi, kariyerinin başlangıcında olmasına rağmen ilk romanıyla başarıya ulaşmış, kendine güvensiz, asosyal, terk edilmiş ve kendini en iyi yazarak ifade eden biri. Tüm bunları aşmak için psikolojik destek alan Calvin bir gün rüyasında bir kız görüyor ve bunu psikoloğuna anlatırken birden ilham geliyor ve Ruby isminde bir karakter yaratıyor. Calvin bir hafta sonra Ruby'yi mutfakta bulduğunda ise artık hasta olduğunu hayali insanlar gördüğünü sanıp verdiği tepkileri izlediğiniz sahnelerde gülmekten ölüyorsunuz :)) Kelimelerinin canlı ve nefes alan bir insana dönüşmesi Calvin’i hayrete düşürüyor. Ama hoşuna da gidiyor. Ancak hayallerde olabilecek bir kadını yaratıyor, istediği özelliği yazdığında Ruby o şekilde davranıyor. 
Lakin gün geliyor ve her şey çok güzel giderken, Calvin'in suskunluğu, derdini anlatmaması zora sokuyor Rubby'i ve başka uğraşlar arıyor. Onu kaybettiğini anlayan Calvin, kelimelerin gücünü kullanıyor ve Rubby'i kendisine tapar hale getiriyor. Ama ne yapsa eskisi gibi olmuyor, o çizgiyi tutturamıyor çünkü sadece kendisini düşünsün ve yanından hiç ayrılmasın yazdığı zamanlarda Calvin'in tuvalete bile gitmesine izin vermiyor ve ağlamaya başlıyor. Bu sahnelerde insan gülse mi ağlasa mı karar veremiyor. Sevdiğini kendi elleriyle o hale getirip acı çektiren ama tüm bunları sadece hep onunla kalsın ve onu sevsin diye yapan  Calvin,  bir akşam Rubby'i onu terk etmek üzereyken, bu acıya katlanamıyor ve Rubby'e, o istemedikçe bunu yapamayacağını gösteriyor ki bence  filmin zirve yaptığı ve en acı olduğu sahne bu.
Bundan sonra, kelimelerin sihriyle gelen ve özgürlüğüne kavuşup bilinmezliğe giden Rubby, yok oluyor. Diğer yandan Calvin yalnızlığına geri dönüyor; hem de salyaları akan, ağaca işeyen köpeği insanlar nasıl sevebiliyorsa, onu da kendi gibi her şeyiyle ve tüm kusurlarıyla seven birini bulmuşken.
Belki Ruby'i özgürlüğüne kavuşturduğu ve hatalarını gördüğü için, ikinci bir şans, Rubby'nin ta kendisi, bu kez yazmadan,kendiliğinden çıkıveriyor Calvin'in karşısına :) 
Hepimiz bu kadar şanslı değiliz belki ve bence eğer sevdiğimizse karşımızdaki, her halimizle, açmalıyız içimizi ve "O" olduğu için sevmeliyiz, kıymetini bilip. 
Unutmadan, little miss sunshine'ın yönetmeninin elinden çıkma bir film, tadlarının benzerliği ordan olsa gerek ;) 

chakie & chakie'nin gelini :))