2 Nisan 2012 Pazartesi

eurotrip vol.1

Meydan
Eveeet 7 saatlik sıkıcı ve yorucu otobüs yolcuğundan sonra Prag'dayız :) Metro kapanmış maalesef yetişemedik. Taksi ile gideceğiz hostele ama kutsal bilgi kaynağımızdan okuduğum için sadece AAA yazan ve sarı taksilere binmemiz gerekiyor, yoksa diğerleri kazıkmış. Bunun da çok ucuz olduğu söylenemez gerçi, 15€'ya otelimize vardık. Hostel baya güzel, modern, ucuz ve temiz bir yer. Personel de güler yüzlüydü, özellikle o masmavi gözlü kız :p İlk gün yerimi yadırgadım herhalde, acayip yorgun olmama rağmen nerdeyse hiç uyuyamadım. Sabah erkenden kalkıp kısa bir şehir turuna çıktık, insanların nerede yaşadığını merak ettim doğrusu, o mimari harikalarda insanlar yaşayamaz, yaşamamalı :) Döviz bürosundan da eurolarımızı kron'a çevirdik, az biraz da kazıklandık :)
St. Vitus Katedrali
Sonrasında hostele geri dönüp, rehber eşliğinde tura katıldık. 5-6 saat kadar sürdü, öldük tabi :) Hatırladıklarımdan bir kaçını yazayım. O kadar kilise ve katedral bulunmasına rağmen Prag %40-50 gibi bir oranla avrupa'nın en dinsiz şehriymiş. St. Vitus Katedrali'ne hayran kaldım.
Komünizm zamanında insanları camdan falan atıyorlarmış sanırım(tam hatırlayamadım, zamanı sıkmış olabilirim :)) Charles Köprüsü'nü de baya beğendim, bir sürü figür vardı sağlı sollu, köprünün bekçileriymiş bunlar.



Astronomik Saat
En çok görmek istediğim astronomik saatin hikayesi süperdi. 4 tane figür var, iskelet figürü ölümü simgeliyor. Saat başı çalarak ölümün her an gelebileceğini hatırlatıyormuş. Yanında Osmanlı yeniçerisi figürü şehveti, karşısındaki iki figürden elinde para kesesi olan yahudi cimriliği, diğeri de kibiri simgeliyormuş. İskelet çanı çaldıkça diğerleri kafasını hayır anlamında sallıyorlarmış. Kafka Müzesi'ndeki karşılıklı işeyen adam havuzu da baya güzeldi. Lennon duvarını da Gözde çok merak ettiği için gittik, beğendim. Gün sonunda o kadar yorulmuşuz ki kendimizi bir alışveriş merkezine attık. Starbucks'dan içeceklerimizi alıp biraz dinlendikten sonra hostele gidip akşam için hazırlandık. Güzelce giyinip, hava soğuk olmasına rağmen montları da giymeden Avrupa'nın en ünlü ve en büyük clubı 5 story club'a(karlovy lazne) gitmek isterken Prag'ın ünlü clublarından Roxy'e gittik. Ortamı beğenmediğimiz için 5 story club'a hemen gidebileceğimizi düşünürken, kaybolduk, soğukta titreyerek, kavga da ederek mekanı bulmaya çalıştık :) Bulduk da noldu, hüsran. Mekan amele, apaçi ve çingene kaynıyordu resmen. Ne heyecan ve zorluklarla gittiğimiz yerden hayal kırıklığıyla çıktık. Ha bide paralıydı tabi. Türkiye'deki damsız girilmez uygulamasına kızardım ama burayı gördükten sonra kesinlikle doğru bir kararmış. Neyse gidip hostelimize yattık. Ertesi gün de tekrar görmek istediğimiz yerlere gidip rahat rahat fotoğrafımızı çekildik.
Kafka Müzesi
John Lennon Duvarı
Akşam da hostelde yeşil periyi görme çalışmaları yaptık Gözde ile ama yoook :) Absinth çok sert tamam ama abartılıyor sanki. Daha sonra Kanada'lı kızların bir şovu vardı, onu izledik. Orda bir kızı çooook beğendim :/ Neysem onun sonrasında da Ersin ile oranın en ünlü striptiz kulübü Darling Cabaret'e gittik. Giriş 12 €, bira 12€, kadına ısmarlarsan 30€, masa dansı 80€, private room 150€. Rakamlardan da anlaşılacağı gibi baya baya tuzlu bir yer kendisi. İçeri girdiğimiz andan itibaren iki dk rahat bırakmadılar. Hepsi yanına gelip, seni yukarı private rooma çıkmaya ikna etmeye çalışıyor, seksi seksi konuşarak, zaten açık olan yerlerini daha da açarak, senin bazı yerlerini okşayarak falan filan işte detaya girmiyim :P Ben bu kadar pahalı olacağını  tahmin etmiyordum açıkçası zaten iki günde 260€ harcamış, bir de 150€ verirsem geri kalan üç ülkede napardım muallak. Neyse irade ve nefis terbiyesinden başarıyla çıkıp hostelime döndüm :/

1 Nisan 2012 Pazar

eurotrip vol.0

Kasım sonu gibi Pegasus amcanın yaptığı indirim ile gitmeye nail olduğum evropa maceramızdan bahsetme zamanı geldi. 18 mart günü başlayan maceramız keşke hiç bitmeseydi :/ İlk olarak Ersin'in otobüsü kaçırmasıyla başlayan günümüzün ne aksiliklerle devam edeceğinden haberimiz yoktu maalesef :) Hava alanında check-in sırasında bir teyze cinnet geçirdi mesela. Gümrükten geçtik uçaklarımıza giderken Gözde'nin uçağının (Sun Express) rötar yaptığını öğrenince hafif moral bozuldu, ki ben yapacağına %100 emindim.(Sun Express sonuçta) Neyse Ersin ile ben Viyana'ya vardığımızda Pınar'dan gelen mesajla dumur olduk. Gözde'nin uçağı tam tamına 5 saat rötar yapmış. Prag'a gideceğimiz otobüse yetişeceği muallak, siz kendi başınıza gidin dedi. Neyse konuştuk, ettik, üzüldük falan. Sonra biz metro ile otobüsün kalkacağı yer olan Pratestern'e gittik. Gittik gittik ama otobüsün kalkacağı yeri bulana kadar da.. Biz Türkiye'den alışık olduğumuz otobüs firmasının yazıhanesini ararken meğersem sadece bir tabelanın olduğu duraktan binmemiz gerekiyormuş. Sağolsun, bir Türk arkadaşımız gösterdi. Elimizde bavullarla nerelere nerelere gittik, kaç kişiye sorduk kimse bilmiyor. Aradık şirketi anlaşamadık falan. Umutlar da tükendi. O Türk arkadaş da bilmiyordu ama tabelayı görmüş ve bizim için geri dönüp bizi o durağa götürdü. Milliyetçi olmanın kötü bir şey olmadığını o zaman anladım :) Neyse durağı bulmanın verdiği mutluluk ile artık yemeğimizi yiyebilirdik, Mc Donald's da yedik. Bu sırada Gözde'yi de arıyoruz ama. Nerede, bindi mi, yetişebilecek mi falan filan. Ama sürekli telefon kapalı, rahat 30-40 kere aramışımdır. Aklıma türlü türlü şeyler geliyor, uçak arızalıydı, sakın bir şey olmasın falan filan. Otobüsün kalkış saatine kadar yine elimizde bavullar, etrafı baya baya gezdik. Viyana'dan ilk izlenim, bu ne lan zilyon tane Türk var :) Otobüs geldiğinde durağa, dedik Gözde'siz  gidiyoruz :( İçeride onu görünce, o my god çok sevindim bildiğin, merak ve kötü bir şey mi oldu ki korkusu hemen uçtu. Hanfendünün telefonu çekmiyormuş yurtdışında. Neyse işte sonrası 7 saatlik yol zaten. Şimdilik bu kadar ;)