15 Temmuz 2011 Cuma

The Kite Runner

Türkçe'ye "Uçurtma Avcısı" olarak çevrilen Khaled Hosseini’nin ilk romanı. Afganistan ve Amerika’da geçen,  1970’lerden 2000’lere kadar süren bir dönem anlatılıyor. Yazarın anlatımının su gibi oluşundan kitabı elinizden bırakamıyorsunuz bir çırpıda bitiriyorsunuz. Olaylar kafanızda o kadar net canlanıyor ki severek, hüzünlenerek, yeri geldiğinde de küfür ederek kitabı hemen bitiriyorsunuz.

Afganistan'da doğan iki çocuğun hikayesiyle başlayan kitabın ortalarına doğru, çok kötü birşey oluyor. "hayatın acı bir gerçeği"  deyip bunu kabullenmenin çok saçma olduğunu düşündüğüm çocuk tecavüzünü yazar size anlatırken gözlerinizden yaşlar akıyor, küfürlerinizi ve lanetlerinizi de saydırıyorsunuz.

Yine kitabın sonlarında Sohrab’ın başına gelenleri okurken içiniz kıyılıyor, buna müdahale etmek, haykırmak geliyor içinizden. İçinizin kıyılmasına sebep olan cümle ise:

Minik Sohrab dansöz kıyafeti içinde, gözlerine sürme çekilmiş, bileklerinde ziller, ürkek bakışlarını ayaklarına çevirmiş, kendi etrafında dönüyor, beceriksizce kıvırmaya çalışıyor...

Bu anlatılanları okuyunca yaşadığınız dünyayı, herşeyi sorgulamaya başlıyorsunuz. 

Kitabı okumayanların çok beğendiği filmi ise benim için tam bir fiyaskoydu. Emir'in ülkesine ve geçmişine özlemi, babasının popülerliği ve karizması altında ezilen kişiliğiyle ve kendisiyle hesaplaşması  kitap da mükemmel şekilde anlatılırken, filmde çok yüzeyseldi. Gerçi sinemada nasıl anlatılırdı bilmiyorum.  Çok önemli bazı olaylar değinilmemişken, bazıları da çok yüzeysel olarak anlatıldığı için filme verdiğim puan kötü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder